MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

BM GÜVENLİK KONSEYİ, İSRAİL’İ KORUMA VE KOLLAMA KONSEYİNE DÖNÜŞTÜ

10 Aralık 2023 Pazar 19:13

Bugün 10 Aralık ve İnsan Hakları Koruma günü… Ne müthiş ve sloganik bir söz.

Cumhurbaşkanımız “10 Aralık İnsan Hakları Gününü, dünyanın dört bir yanında insan hakları ayaklar altına alınırken karşılıyoruz.” diye serzenişte bulunarak yine hak namına, mazlumlar adına dünyaya ayar verirken, Beyanname'nin hükmünün kalmadığını da; ”BM İnsan Hakları Beyannamesi’nin göz göre göre çiğnendiği yer, Gazze ve işgal edilmiş Filistin topraklarıdır.” diyerek sarfettiği sözleriyle haykırdı tüm dünyanın arlanmaz yüzüne. 

Dünya İnsan Hakları Beyannamesi, komisyonca hazırlanmış ve bir girişle 30 maddeden oluşan İnsan hakları Evrensel Bildirgesiyle, 10 Aralık 1948 günü Fransa'nın başkenti Paris'te toplanan BM Genel Kurulu'nda kabul edilerek ilan edilmiştir. Türkiye ise bu Evrensel Bildirge'yi, 27 Mayıs 1949 tarihli Resmî Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koymuştur.

Bildirgenin girişinde, “İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve onların eşit ve vazgeçilmez haklarının tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olmasına” şeklinde başlayan, vicdan, akıl ve mantığın süzgecinden geçen manidar bilgiler akabinde Bildirgenin 30 maddesi sıralanır.

Bildirgenin 30 maddesi içinde bugün İsrail’in 7 Ekim’den beri sürdürdüğü katliamı durdurmaya yetecek fakat ne hikmetse BM konseyinin gözünden kaçan 12’nci maddesinde şu hüküm yer almaktadır;  “Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ve haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, onur ve ününe saldırılamaz. Herkesin bu tür karışma ve saldırılara karşı yasal korunma hakkı vardır.”

Mesele söz söyleyip birçok güzel karar almak değil, meseledeki asıl maharet verilen sözlerin araksında durmak, alınan kararları uygulamaktır.

 Buna rağmen Gazze'de insanlık adına utanç verici bir katliam yaşanıyor ama BM’ye üye ülkelerin hiç birinden bir ses çıkmıyor. Çıkan sesi de elinde sopası olan daha güçlü başka bir ülke anında kesiyor.

8 Aralık 2023 tarihinde İsrail’in barbarca sürdürdüğü katliam üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 80'den fazla ülkenin eş sunucusu olduğu "Ateşkes Karar Tasarısı", düzenlenen acil oturumda oylanıyor, 15 üyeli Güvenlik Konseyi'nin 13 üyesi ateşkes taslağının lehine oy kullanırken ne hikmetse sadece ABD ateşkesi reddediyor ve sonuç zalim ABD’nin dediği biçimde şekilleniyor.

Ey dünyayı yalanlarıyla kandıranlar! Başaramayacaksınız. Yalanınız yatsıya kadardır çünkü. Sabaha az kaldı. Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” derken şairimiz, biz bunu cenge hazır ol şeklinde anladık bugüne kadar.

 “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye bir atasözümüz vardır ve çok manalıdır. Bu sözün doğuşuna sebep olan durum ise şöyle anlatılır:

Osmanlı’da her etnik guruptan insanın bir arada, huzur ve mutluluk içinde yaşadığını biliyoruz. Osmanlının dini İslam’dır ve bu sebeple tebaasındaki Müslümanlar asli unsurdan sayılırken Müslüman olmayanlar da zimmî olarak addedilirdi. Öyle ki bazı kanuni düzenlemeler Müslüman ve zimmî ayırımına göre yapılırdı.

 Mesela Müslümanlar askere alınırken, askere alınmayan zimmîlerden de buna karşılık cizye alınırdı. Zimmilere haksızlık yapılmasa da Müslüman tebaa kadar da ilgi odağı olmazlardı. Müslümanın sözüne güvenilir, bunlara güven duyulmazdı. Müslümana emanet teslim edilir, fakat ematler bunlara teslim edilmezdi. Müslümanın bu manda içinde bulunduğu sosyal hayatın prestijli yaşama biçimi bunlara pek nasip olmazdı.

Sosyalitenin imkânlarından Müslümanlar gibi istifade etmek düşüncesiyle bazı zimmîler, zaman zaman Müslüman olmadıkları halde kendilerini Müslümanmış gibi gösterme gayretine girerlerdi. Müslüman görünümlü bu kimseler işyeri çevresinde insani ilişkilerde sergiledikleri davranışlarla rollerini iyi yapsalar da mahallelerindeki en yakın komşularından bunu gizleyemeyeceklerini de iyi bilirlerdi. Bu tür hilekârların yakasını ele veren ise yatsı ve sabah namazıydı.

Her davranışlarında rollerini iyi oynasalar bu zımmîlerin beş vakit namaz kılmaları, hele hele edası için camiye gitmeleri elbette inanmayanlar için pek de kolay olmuyordu. İş yerinde öğlen, ikindi ve akşam namazlarını kılmayışları hatta büyük camilere gitmeyişleri kalabalıktan dolayı dikkat çekmediği için oyunları devam etse de mahallede işler istediği gibi gitmezdi.

Namaz hazırlıkları sebebiyle yatsı ve sabah namazı vakitlerinde penceresi ışıldayan evlerin Müslüman evi olduğu anlaşılırdı. Müslüman görünümlü zimmîler bunu bildiklerinden o vakitlerde mutlaka mumlarını yakarak evlerine, namaz hazırlığında olan Müslüman evi görüntüsü verirlerdi. Yatsı vaktinde daha uyumadıkları için mumu yakmak imkânı bulsalar da sabah namazına kalkamadıklarından mumlarını yakamazlardı; böylece zimmî oldukları anlaşılırdı. Yalanlarının üstünü örten yatsı mumunun yanışı sabah namazında görülmezdi. Haliyle yalanlarını örten mum, ancak yatsı vaktine kadar geçerli olurdu. Yani yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Her yalan böyle değil mi? Er geç gerçekler kendisini göstermez mi? Gecenin karanlığı güneşin doğuşuna kadar değil mi? Sonuçta yalanların ömrü kısadır. Kısa vadede küçük bir iki hedefe taşısa da sahibini, uzun vadede hüsrana uğratır.

Yalandaki en büyük zarar sahibini itibarsızlaştırmasıdır. Bu manada yalan, söyleyenin değerini düşürdüğü gibi yüzüne karşı söylediği insana da değer vermemiş olur. Kıymetsiz kılar insanı. Varlığı yoklukla iç içedir böyle insanların. Güçlü kişilikler, değer verişlerle vücut bulur ve gelişir ve bunlar kıymet verişin bir ürünü olarak tezahür eder. Dolayısıyla güzel karakterler değerlerin birer dokunuşu sonucu oluşurlar. Bu da şeffaflığı gerektirir. Dürüst olmayı salık kılar.

Hak ve adalet sıfatları da insanlarda birer katma değerdir. Hak ve adalet doğru olmanın kazanımlarıdır. Mücadelenin rengini de bu kazanımlar belirler. Nefs adına verilen mücadele hak namına evrilir. Ceht ve gayretlerin alanı kutsala yönelir ki bu yolun zirvesinde olanlar peygamberlerdir ve akabindekiler de şehitlik mertebesine çıkaracak yolun dava erenleridir.

“En büyük cihad zalim sultana karşı hakkı söylemektir” derken son peygamber; “ucunda ölüm dahi olsa yalan söylememektir” düsturuyla da biz ümmetini izzetli yaşamaya sevk eder.  Yalancı şahitlik asla affedilmez. Yalancının sözüne itibar edilmediği için şahitliği de kabul edilmez. Fıtri olan doğru olmaktır. Çocuktan al haberi denilmesi de bu temiz fıtratla ilgilidir. Çocuklar asla yalan söylemezler bu temiz fıtratları gereği. Her doğan İslam fıtratı üzere doğar. Haliyle İslam, fıtrat dinidir. Bozulan insan, gerçek yüzünü İslam’da bulur; çünkü fabrika ayarlarının adresi İslam’dır.

Doğruluğun insanın ferdi hayatına akseden etki ve kazanımlarının güzel sonuçları devletlerin hayatında da kendisini gösterir. Tıpkı insan hayatını sarsan ve devletleri de çıkmaza sokarak yıkılışını hazırlayan yalanların kendisini göstermesi gibi.

Bugün gelinen noktada bir zamanların doğru siyasetine sahne olan adaletli bir dünya inşa eden Osmanlı yerine, yalan ve iki yüzlülükle siyaset yürüten ve haksızlığı gücünün kaynağı haline getiren devletlerin varoluşu, akan kanların sebebi olmuştur.

Osmanlı’dan sonra dünyaya hükmeden güçler, insanlığı yalanlara esir etmiş durumdalar. İnsan hakları, özgürlük, demokrasi, uluslar arası hak ve hukuk gibi kavramlar, bugün dünyaya hükmeden güçlü devletlerin çıkarları uğruna kullanılarak insanlık içi güzel, dışı süslü yalanlarla kandırılmaktadır.

Batı bugün olmadığı kadar itibarsız ve tüm dünya olmadığı kadar kindar kendilerine. 

Ey Batı!

İnsanlığı kandırarak kendini hümanist gösterdiğin günlerin bitti bitiyor. Artık inanmıyor kimse sana.

Yalancının sönen mum ışıkları misali kurduğun yalan dünya düzenin elbet bir gün son bulacaktır.

Güç zehirlemesine müptela beynin bunu görmese de hakikat değişmeyecektir.

Bugün saklamakta olduğun hakikat İsrail’in hunharca saldırısına maruz kalmış Gazze’li Müslümanların direnişiyle gün yüzüne çıkmış durumda.

İsrail ile birlikte yaktığın mumların sahte ışıkları sönmeye başladı bile.

Bugün bir ABD’li vatandaş 54 yıldır bana öğretilenin İsrail Filistin çatışmasında İsrail’in iyi taraf olduğu, Filistinlilerin çoğunun da terörist olduğu şeklindeydi diyor. Bugün yaşananların bu bilgilerin yanlış olduğunu gösterdiğini söylüyor Amerilaklı…

Cumhurbaşkanımız, “Adil bir dünya mümkün ama bu ABD ile değil” derken sahte ışıkların söndüğünü haykırıyordu, daha önce “Dünya beşten büyüktür” derken de buna işaret etmişti ve devamında “Irkçı ve ayrımcı uygulamaların en fazla mağdur ettiği kesim Müslümanlardır diyordu.” dünkü programda. Bu haykırış, zalim sultana karşı söylenen hak söz hükmünde olup her müslümanın bu şekilde patlamaya hazır birer bomba gibi hazırda beklediğinin işaretidir.

Yalan üzerine kurulu düzenlerin yüzlerindeki maskeleri düşmüş ve insanlık adeta yüzüne tükürür hale gelmiştir.

“BM Güvenlik Konseyi’nden bir beklentimiz kalmadı. 7 Ekim’den bu yana İsrail’i koruma ve kollama konseyine dönüştü. Bu yapısıyla insanlığın bir yere varması mümkün değildir. Dünyanın 5’ten büyük olduğu bir kez daha görüldü” sözleriyle Cumhurbaşkanımız yalancıların yalanını haykırıyordu insanların gözü önünde.

İsrail’in öldürdüğü çoğu çocuk ve kadından oluşan binlerce can,

Yakıp yıktığı hastane ve okullar,

Harabeye çevirdiği bir Gazze…

Bu hunharlığı ne güzel ifade etmiş irfan dünyamızın öncülerinden Prof Dr. M. Esad Coşan (rha) hocamız;

“İnsanlık” masal, "uygarlık" palavra, “aydınlık" yalan! 

Tarihle  tecrübeyle sabit:

En büyük savaşları çıkaranlar, açgözlü emperyalistler;  

En acımasız sömürücüler, süper devletler! 
Çevreyi en çok tahrip  edenler, en uygar (!) milletler! 
Zavallı halklara en çok zulmedenler, en  ileri ülkeler! 

Dünyayı berbat edenler, fitne çıkaranlar, harbi  ateşleyenler, yakıp yıkanlar, çalıp çırpanlar, katliam yapanlar, silah  satanlar, atom yapanlar, ahlâkı bozanlar... hep tahsilli (!), kültürlü (!), uyanık (!), özgür (!) yüksek (!) toplumlar! 

Gönüllerden Allah sevgisi, hesap korkusu, âhiret endişesi gitti mi:  
insanoğlu en gaddar, en hunhar, en canavar mahluk haline geliveriyor:  
hak hukuk, kanun nizam, yasak, önlem, yalvarma, gözyası... hiç kâr  etmiyor, fayda ver miyor, zulmü durdurmuyor...

Şairimiz Necip Fazıl ne güzel anlatmış seni ey Batı!

Bu nasıl bir dünyâ, hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamânı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim. 

Yalanlarıyla insanlığı kandırıp kendini şirin gösteren zalim Batı!

Masken düşüyor...

Dünya; savunduğun özgürlüğün, vadettiğin insan ve çocuk haklarının, sunduğun anne ve babalar gününün, dikte ettiğin medeniyetin birer yalandan ibaret oldğunu gördü.

Göz yumduğun şenaatli zalim yalancıların mumu sönüyor tek tek.

Demir Kubbe yalanı bir balonmuş meğer.

Hamas’ı terör listesine aldın da ne oldu? Türkiye cihad gurubudur diye hakkı teslim etti de yalanın yine elinde kaldı.

Güçlü MOSSAD yalanların yerin dibine battı.

Bugün tüm dünya rezilliğinizi gördü ve tek bayrağına bile tahammül edemediğiniz Filistin bayrağı, bugün tüm dünyada dalgalanmakta.

Gazze kasapları hesap verecek diyoruz.

Bugün amborgolar zalimin belini kırmış durumda.

Çünkü dünya uyandı artık.

Kimin terörist olduğunu insanlık görüyor ve hesap sormaya hazır bir bomba gibi serhatleri bekliyor.

Filistin direnişi, dünyayı sabah aydınlığına çıkaran hakikatin ta kendisi oldu. 

Mustafa SALİM

10 Aralık 2023, ANKARA

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
AşşağıDejdeli d
Ağzınıza sağlık.. Yalanın mumu bazen 100 yıl yanıyor. Kimse söndüremiyor. Söndürmeye kalkan yanıyor.. Çok şükür Filistin halkının imanı Vatan sevgisi YALANCILARIN Mumunu ortaya koydu... BATININ bir yalandan ibaret olduğunu gösterdi .. Saygılar
Engin IRGAV
Bilgilendirici ve güzel yazı için teşekkürler.
Hamza ÇELİK
Kalemine yüregine sağlık üstad. harika bir yazı olmuş