SELMAN BOYLU slmnbyl@gmail.com

DAVAMIZ MAZLUM ŞİMDİ!

30 Ocak 2015 Cuma 18:09

Kutlu bir davanın erleri olma arzusu ile yola çıkan yiğitler… Yolumuz hak, gayemiz Hakk’ın rızası diyerek insanlığa kadim davasının müjdesini ulaştırmaya çalışan, davasının hizmetkârlığının şerefi ile şereflenmeyi isteyenler… Kul olmayı hükümran olmaktan üstün gören ulvi aşkın meftunları… Hayatının her anını Mabud’una sunma telaşındaki abd’ler…

Böyle cümlelerin ardına sıkıştırılmış bir dünya arzu eden bizler dünyalık her işimizi Kadir-i Mutlak’ın gözetimi altında yine O’nun rızası ile taçlandırmak için her alanda aktif olmaya mecbur gördük kendimizi. Öğretmen, imam, bürokrat, diplomat, siyasetçi olduk. Vakıflar, dernekler, partiler, sendikalar kurduk. Ticarete, eğitime, hukuka, politikaya atıldık. Maksadımız yüce davanın birer hizmetkârı, sonsuzluğa giden yolda bir çakıl taşı olmaktı.

Seksen yıl mazlum olduk, garip olduk. Hor görüldük, dışlandık, hakaretlere maruz kaldık. Kitaplarımız ellerimize, seccadelerimiz alınlarımıza hasret kaldı. Camilerimiz ahır, mağaralar medresemiz oldu. Kardeşlerimizin başörtüleri paçavra gibi çekilip alındı. Partilerimiz, derneklerimiz, vakıflarımız kapandı. Mahkeme salonlarında zulüm hüküm sürdü. Onurumuz kurşuna dizildi. İnancımız kalplerimize hapsedildi. Yıllarımızı hücrelere, nefeslerimizi darağaçlarına bıraktık. Ağır bir imtihandan geçtik. Omuzlarımız çöktü, dilimiz bağlandı, yüreğimiz yandı. Ayakta duran sadece davamız oldu.

Gün geçti, devran döndü. Güç bulduk, iktidara geldik, sendikalarımız yetkili, vakıflarımız, derneklerimiz etkili oldu. Davamıza husumet duyanlara karşı iyi bir imtihan vermiştik. Artık kutlu davanın rahat bulduğu günler gelmişti, davamız memleketimizde yeni bir altın çağını yaşayacaktı. Öyle ki; gün gelecek aramıza sınırlar çizilmiş kardeşlerimize uzanacak ellerinden tutacaktık. Kıtalara müjdeler taşıyacak sevgi dağıtacaktık. Her geçen yıl özgüvenimiz arttı, göğsümüz kabardı. Artık aşılmayacak engel, delinmeyecek dağ kalmamıştı. En çetin zorluklar güçlü ellerimiz arasında ufaldı. Dünya’ya meydan okuyabilecek, biz de varız diyebilecektik.

Engelleri aştık, önümüzü kesen her dağı deldik, dünyaya meydan da okuduk…

Şimdi sıra bizde dedik sonra… Bilemedik Rabbimizin bizi bizle imtihan edeceğini.  Kapıldık sayıların büyüklüğüne… Yetkilerimiz arttıkça yetkinliğimiz yerinde saydı… Genişledikçe halkamız, zayıfladı bağlarımız… Çekirdeğimiz filizlenirken köklerimiz inmedi derinlere… Yolda bulduklarımızı yola çıktıklarımızla değiştirdik… Koltuk, makam, mevki, mülk sahipleri ile hemhâl olduk… Davamız dedik davamızın emirlerini unuttuk… Yolumuz dedik yönümüzü kaybettik… Küçük bir ırmağın coşkuluğu ile okyanuslara dökülen damlalardık, omuzlarımızda zehir yüklü korsan gemilerini taşır olduk…

Bedir’de zaferin sayıyla değil inançla geldiğini unuttuk. Sendikalarımızın, partilerimizin, vakıflarımızın üyesi artsın diye çalmadık kapı, almadık adam bırakmadık. Çok sevdiği ashabı Ebu Zerr’i zayıf olduğu için memur olarak tayin etmeyen Efendimiz (sav)i unuttuk. Okul kapılarında başörtüsü yasağının mecburi (!) bekçilerini amir kıldık. Okçular tepesinden inen ihaneti unuttuk. Ganimet derdiyle mağaralara sıkıştırdık kutsallarımızı. Kâ'b b. Mâlik, Mirare b. Rabî ve Hilâl b. Ümeyye’yi unuttuk. Uzak duranlara ve hatta karşımızda duranlara referans olduk, sırtımızı dayadık. Hak uğruna çıktığımız yolda, mazlum olmanın şerefini hükümranlıkta kaybettik. Sendikalarımızı, partilerimizi, derneklerimizi  Abdullah bin Übeyy bin Selûl’lere açtık, onları taltif ettik.

Yoo… Partilerimizin, sendikalarımızın, dernek veya vakıflarımızın niyeti bozulmadı; niyeti bozuklarla doldu. Ve Mahkûm ettiler bizleri kirli niyetlerine… Savunmak zorunda bıraktırdılar gayrı meşru amellerini bizlere… Menfaatlerine harcadılar sadakatimizi… Yalanlarına taktılar sıdkımızı… Paraladılar itirazlarımızı… Teslim aldılar vefamızı… Sattılar ihale masalarında davamızı…

Biz ise sahibi olan davamızı yüceltme hatasına kapılıp davamızla yücelmeyi unuttuk. İlerlemeye çalışırken kendimizden değil davamızdan tavizler verdik.  Hataları küçümseyip boyu bir karış deyip sıçanları canavara çevirdik.  Biz mazlum iken tutunduğumuz davamız şimdi elimizde mazlum oldu.

Bu, şimdilerde mazlum olan davamızın hikâyesidir… 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #