MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

KAVALA’DAN TEZKEREYE MASKESİ DÜŞEN DÜŞENE

28 Ekim 2021 Perşembe 14:55

Son günlerde toplumu gerginleştirmeye yönelik şahit olduğumuz bazı olayların sahnelenmesinin bir planın gereği olduğunu biliyor olsak da bu plan sahiplerinin iki yüzlülükleri nedeniyle millette oluşan kafa karışıklığının izalesi ise ancak ihanetin somut örnekleriyle mümkün olur.

Bizde bir tabir var, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye. Hikâyesine gelince, Osmanlı Devletinde bazı zımmilerin Müslümanlara verilen haklardan istifade etmek için kendini Müslüman gibi gösterme çabasına girdikleri bir dönemde her Müslümanın evinde akşam, yatsı ve sabah saatlerinde yanan mum lambalarının aydınlığı o vakitlerde namaz kılıyor olduklarının alameti sayıldığından Müslümanlar gibi akşam ve yatsı vakitlerinde bunlar da mumlarını yakarak müslüman oldukları izlenimini verir olmuşlardı. Ancak sabah namazında uyanamadıkları için o vakitte mumları yanmazdı. Haliyle geçek Müslüman olmadıkları sabah vaktinde ortaya çıkardı. Yalanları yatsı vaktine kadardı; sabaha çıkmazdı.

Gündelik hayatımızda da benzeri durumları şöyle ya da böyle görmemiz mümkündür. Bu ister şahıslar bazında olsun ister kurumlar, ister siyasi alanda olsun ister bilimsel alanda; hatta uluslararası ilişkilerde bile karşılaştığımız sıradan durumlardır. Er ya da geç, amacına uygun kullanılmayan mumlar bir yere kadar yanar.

Günlerdir dillerine pelesenk ettikleri, Kasım ayında çok önemli şeyler olacak sözleri kulaktan kulağa dolaşırken, hükümetimizin var gücüyle hizmetten hizmete koşusu elbette bazılarının hesabını bozmaya yetiyordu.

Yaşadığımız son iki olay bozulan hesapların bariz örneğini gözler önüne sermektedir. 

Mesela ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda büyükelçilerinin halen “Askeri ve siyasal casusluk” suçundan mahkûm olan Osman Kavalan’ın derhal serbest bırakılması yönünde sergiledikleri tavırları ve egemenlik haklarımıza adeta bir saldırı niteliği taşıyan tutum ve davranışlarıyla temsilindeki ülkelerin, hakkımızda yalanlarla kamufle ettikleri niyetlerinin hiç de iyi olmadığını ortaya çıkaran on büyükelçi olayı bunun birinci örneğidir.

On büyükelçi olayında batıyla yatıp batıyla kalkanlar, Türkiye’nin bu istek karşısında divan durmasını beklediler. Normal şartlarda böylesi durumlarda baskı gören devlet, uluslararası anlaşmalar gereği denileni yerine getirmek zorundadır. Peki, bizden istedikleri normal mıydı? Asla. Konu, “Askeri ve siyasal casusluk” suçunu işleyen birinin derhal serbest bırakılmasıydı. Adamın bu suçu işlediği delillerle sabit olmuşken ve hukukumuz gerekeni yerine getirmiş, normlar işlenmiş ve cezası verilmişken, bu baskıdan sonra tutup adamı serbest bırakmanın anlamı, hukukumuz işlemiyor, devleti yönetemiyoruz, aciz bir muz cumhuriyetiyiz demek olacaktı. Böylece içişlerimize müdahalenin kapsını aralayacaktık.

Yüzyıllık geçmişimize nazaran aslında öyle bir ülke olmadığımızı bu devletler çok iyi biliyor. Bir bakıma bu bir nabız yoklamasıydı. Hem Cumhurbaşkanımız için hem de onu destekleyen biz vatandaşlar için. Sonuç itibariyle yoklanan bir nabız idiyse, manzara ortadaydı ve bunu yapanlara geri adım attırıldı ve tükürükleri yalattırıldı. Boşuna dünya beşten büyüktür demiyoruz. Çünkü bu Batı, aldığı kararları sadece beş büyük devletin lehine uygular, diğer devletlere gelince menfaatlerine göre bir yol çizerlerdi. Kuzuyu yemeyi kafasına koyan kurt misali hareket ederlerdi.

Onların istediği boyun eğen bir Türkiye idi. İstedikleri zaman hükümetini değiştirebilecekleri vesayetçi bir zihinlerin fonlanmış devlet adamlarından müteşekkil bir devletin özlemindelerdi. Yeni Türkiye ile biz, siyasetine, ekonomisine, eğitimine, askeriyesine ve hukukuna arzuladıkları biçimde ayar verilebilecekleri bir ülke olmadığımızı bir daha göstermiş olduk. Batı ise Yenidünya düzeni için önemli bir konumda olduğumuz için daha önce Gezi olaylarında ve akabinde giriştikleri 15 Temmuz darbesiyle hezimete uğramaları bile hızlarını kesmemiş olmalı ki aleyhimize olan her fırsatı değerlendirmekten su uyur, düşman uyumaz misali bir an olsun geri durmadı.

Batının içimizdeki işbirlikçilerine gelince;

Muhalefet liderinin memur ve bürokratı tehdit eden konuşması,? dün Ahmet Kaya’nın Kürtçe şarkı okuması karşısında deliye dönenlerin bugün Diyarbakır’da açılan resim sergisinde delice halay çekmeleri, Demirtaş’ın serbest bırakılması yönünde yapılan baskılar, kurulacak hükümette koalisyon ortağı HDP milletvekillerine verilecek bakanlıkların rahatlıkla konuşulur bir ortamın hazırlanışı; buna karşılık hükümetin tüm icraatlarını hiçe sayarak ülkede bir kargaşa olduğu intibahını yayanların Batın’nın içimizdeki beşinci kol faaliyeti yürütenlerden olduklarını dilimizde tüy bitinceye kadar anlatmamıza rağmen, karşı tarafın pervasızca yalan yanlış konuşmaları elbette günlük işinde olan vatandaşımızdan birilerini etkileyecektir.

Düne kadar hükümete olmadık iftiraları atarak güya ülkeyi yönetemiyor algılarıyla milletin gözünün içine baka baka yalan söyleyen muhalefetin, PKK ve PYD’ye sınır ötesi yapılan müdahale için Türk Silahlı Kuvvetlerinin, tezkerenin iki yıl daha uzatılması taleplerine yönelik Mecliste ’ki oylamada PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin istediği şekilde tavrını ortaya koyarak Tezkere'ye oy vermemesi olayı, bunların asıl niyetini ortaya koymaya yetti de arttı bile.

“Batı dediğin tek dişi kalmış canavar”ın mumu on büyükelçilikte sönerken, batıyla yatıp batıyla kalkan bizdeki muhalif kafanın mumu da Tezkere'de söndü.

Batıya kanmışlığın faturasını bir asırdır ödemekteyiz. Batı adına faturayı tahsil eden ittihat ve terakkici ruh yapısı bugün hala onlar adına çalışmakta ve milleti aldatmaya devam etmekteler.

Bugün içinde FETÖ’ü barındıran, PKK’ya sahip çıkan bir muhalefet elbette yirmi yıllık kazanımlarımızdan mustarip olacak ve iktidara geldiklerinde her şeyi yıkacaklarını avazlarının çıktığı kadar bağırarak dillendireceklerdir. Çünkü ağbabaları böyle istemektedir.

Mahiyeti, kırk yıldır bu millete kan kusturan terör örgütünün kökünü kazımak olan Tezkere’ye karşı çıkışın mızrağını artık bir çuvala sığdıramazlar.

Enfal Suresi’nde geçen “ Hatırlar mısın? İnkâr edenler seni etkisiz hale getirmek veya öldürmek ya da yurdundan çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı; onlar tuzak kuruyorlardı Allah da bozuyordu. Tuzak bozma işini en iyi yapan Allah’tır.” Ayetinden hareketele diyoruz ki;

On büyükelçinin hamlesi de Tezkere’ye karşı olmak da bir körlüğün sonucudur. Tüm hesapların üstünde Allah’ın da bir hesabının olduğunun göstergesidir. Sadece bu iki olay bile Batıl kafanın, Hak karşısında zelil olduğunun örneğidir.

Abdulhamid'e yapılan oyunlar Reis'e sökmüyor. Çünkü bilinçli bir millet var arkasında. Küfür tek millettir. Hakikat Allah'ındır. Onun da hizmetkarı çoktur. Dün Abdulhamid, bugün torunu Reis, yarın bir başka torun. Ama bu dava bakidir. Küfrün tüm tuzakları hak karşısında çökmeye mahkumdur.

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Bünyamin kaplan
S.a kıymetli hocam Allah sizlerden razı olsun Rabbimin planı herşeyin üzerindedir kurdukları tuzaklar başlarına yıkılacak inşallah selam ve dualarımla Allah'a emanet olun.
Tahir Çelebi
Kalemine sağlık olsun inşaallah 🤲🇹🇷
Sadık YILDIZ
AĞZINIZA SAĞLIK... Tek dişi kalmış canavarın sonu gelmiştir gelmek üzeredir inşallah... EN önemli savaşımızda beyinleri rondolanmış gençlerimizi bu eğitim sisteminden kurtarıp geleceğe MİLLİ HAZIRLAMAKTIR