MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

ORDUMUZDA MİLLİ DURUŞUN AYAK SESLERİ

25 Ekim 2020 Pazar 07:45

Askeri bir törende Arif Nihat Asya'nin "Dua" şiirini okuyan komutanı ilk dinlediğimde yaşadığım heyecanı anlatmama kelimelerin kifayetsizliğini görünce o coşkuyu ruhumda hissederek yaşadım; gözlerim kapalı ve geçmişin ıstırabına anın huzurunu giydirerek geleceğe bakışımdaki umutla dinledim hem de...

Bir zamanlar, türlü bahanelerle ülkemin değerli insanlarının önünün kesildiği günlerdeki bir mitingte okuduğu bu şiir sebebiyle  hapse atılan bugünün Cumhurbaşkanı için "Bir daha muhtar bile olamaz" denilerek sevinçlerini ifade edenlerin komuta ettiği bir ordu vardı.

Vesayet döneminin Türkiye'sinde siyasetimize içimizdeki işbirlikçileriyle ayar veren dış güçler yine ordumuz içine yerleştirdikleri hainlerle halka rağmen hedefine ulaşırlardı. Ordumuz adeta milletine yabancılaşmış haldeydi; ipler kopmuş, köprüler yıkılmıştı bir bakıma.

Tarihimizi şaha kaldıran o muzaffer ordu gitmiş, yerine bizden olmayan silik, sünepe, keyfine düşkün, askeri imkanları kendi sülfi emelleri için kullanan, yetim hakkı nedir bilmeyen, millete tepeden bakıp din ve değerleriyle alay eden; birliklerde Anadolu'nun has evladına fırsat vermeyip onlara engel olan üst rütbelilerin komuta ettiği bir ordu gelmişti. Askeri hastane ve orduevlerinde inançlı sivil vatandaşa bütün kapılar kapalıydı. Ortülü annenin evladı askeri sınavlara alınmıyordu; güya peygamber ocağıydı.

Evladının askeri yemin törenine gelen başı örtülü annelerin kışlaya alınmayıp tel örgülerin gerisinde bekletildiği günleri de gördü bu millet. Ama yine de peygamber ocağı dedik.

Halbuki dine düşman askerden müteşekkil bir ordu değil, dine sarılan askerin olduğu bir ordu ancak peygamber ocağı olurdu. Maalesef ülkemizde uzun sure azınlığın komuta ettiği bir askeri sistem vardı; her daim milletine zarar veren kişilerin sultasında.

Hamdolsun, ordumuzun içine çöreklenmiş hainleri temizledik de asli hüviyetimize kavuştuk. Böylece cepheden cepheye koşar olduk.

Daha düne kadar PKK çapulcuları karşısında bile bir varlık gösteremeyen ordumuz, bugün cihana haykırıyor. Zalimlerin planlarını bozuyor. Dize getiriyor ehli salibi. Bozguna uğratıyor kafir cephesini. Uykusunu kaçırıyor batı ve içimizdeki uşaklarının.

O uşaklar ki ülkemizi her yönden gerileten darbeler yapmadı mı? Başbakanlar idam ederek milletin iradesine pranga vurmadılar mı? Bir hiç uğruna nice evladımızın hayatına kastedmediler mi?  Yapılan ihtilalin sevinci ABD'de "Bizim çocuklar başardı" çığlıklarıyla terennüm edilmesine yol açmadılar mı? Dindar Başbakan'a hakaret yağdıran yine bu taifenin soysuzları değil miydi? Yahudilerin ağlama duvarında itaatını gösteren de ordumuzun başında değil miyi o dönemler? Yapılan daha pek çok kepazelik bu milletin gözü önünde sergilendi.

Ta ki bunlara alışık askeri yapının yine üst kademesinden bir komutanın Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın hazır bulunduğu bir toplantıda, inanan insanları pervasızca rencide eden konuşmasına "kes lan sesini" diyerek postanın konulduğu o günden sonra artık taşlar milli olanın lehine oynamaya başladı.

Ordu ve millet bütünlüğü ne zaman ki oluştu, işte o zaman mazlumun yüzü güler oldu.

Hangi ordu, bir başka ülkeye girdiğinde sevinç ve alkışlarla karşılanır? İşte Türk ordusu böyle karşılandı her nereye girdiyse. Çünkü onlar da biliyordu ki bu ordu, zulmetmez; hakkın yanında yer alan gerçek bir peygamber ordusudur.

Bir batılı aynen şunu yazıyor: Libya'da Türk ordusunun zaferi, komuta kademesinden tutun da erata varıncaya kadar ordudaki tüm askerler safi Türk vatandaşından oluşmasından ileri geliyordu.

Konsolosluk monşerleriden tutun da bürokraside istihdam edilen ne kadar çalışanımız varsa azgın azınlıklardan ve onlara köle olan içimizdeki işbirlikçilerinden temizlenmediği müddetçe devletin ilerleyişinde mutlaka aksamalar olacaktır.

Artık her alanda millilik istiyoruz.

Reisimizin eğitimde milli bir reformdan, köklü bir değişiklikten bahsetmesinin altında yatan da bu.

Askeri kışlalarda verilen eğitim, en az okullarda verilen eğitim kadar önemli. Buralarda da örf, adet ve dini değerlerimiz doğrultusunda verilecek bir eğitimin sözde degil özde milli oluşu önem arz etmektedir.

Milli görünüp milliyetsiz ve cibiliyetsiz oluşumlardan bugüne kadar millet olarak çok çektik.

Tüm karşı çıkışlara rağmen bugün batıya karşı bir ordumuzla varlık gösterebiliyorsak bu durum, milli duruşumuzdan kaynaklanıyor; yoksa yemek duasında kafayı tanrı kelimesine takan subaylarla değil.

Biz, geçmişte Türk ve Müslüman ismi alarak Türk vatandaşlığına geçirilen ve eli kalem tutup mürekkep yalayıcılardan ikiyüzbin Yahudi ile sekizyüzbin Ermeni'nin devletimizin üst kademelerinde istihdam edildigini unutmuş degiliz. Tüm kurumlara sızdırılan bu hainler deşifre edilerek gün yüzüne çıkarılmalıdır. Ya değilse devlet yönetimini Anadolu'nun bağrından gelen evlatlarımıza bırakmak uğruna verdiği mücadelede şehit düşen Muhsin Yazıcıoğlu'nun hatırasına vefasızlık etmiş oluruz.

Bin yıllık dünya hakimiyetimizin, devletin başina ve alt kademelerinin dinsiz insanlara teslim edilmemesi ilkesine dayalı olduğunu unutmamak gerekir.

Devlet bir bütüdür. Her alanda olduğu gibi özellikle ordusu sağlam ellerde olmalı.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #